28 Nisan 2008 Pazartesi

2 MART 2008




2 Mart 2008 Pazar. Oğlum ve ben, arkadaşım Metin’in evine gidiyoruz. Beşiktaş ile Galatasaray’ın lig maçı var, hem izlemeye hem de sohbet etmeye. Yolda giderken oğlumun bir hayali olduğunu ve bunu ilk kez benimle paylaştığını öğrendim. Bu hayalini, hayal olarak değil ama istek yada arzu olarak annesiyle de paylaşmıştır önceden belki. Ancak, ilk kez bana bir hayalinin olduğunu söylemiş ve benimle paylaşmıştı oğlum. Şaşırdım önce, sonra dinlemeye devam ettim. Üstelik aramızda kalmasını da istiyordu. Bir sırrımız olacaktı. Kendimi çok önemsedim bir an. Mutlu oldum tabii..

Hayaline gelince…
“Çok güzel, geniş, içinde yüzme havuzu olan, bahçeli bir evimizin olması” diye tanımlamıştı hayalini. Hatta buna ulaşmak için ortalama bir plan bile hazırlamıştı. Önce ben bir gerçek bir iş bulup para kazanmaya başlayacaktım, kazanabildiğim kadar. Annesi zaten çalışıyor ve para kazanıyordu. Onun ve benim kazancımdan harcamalarımızı ayırıp, kalan paradan biriktirerek, birkaç yıl içerisinde böyle bir ev alabileceğimizi düşünüyordu. Ben son derece dikkatli, oğlumun hayalini yok etmemeye özen göstererek, bu sürenin biraz daha uzayabileceğini ama sabırlı olursak başarabileceğimizi söyledim. Olsun dedi, olsun da geç olsun ama olsun. Ben de inşallah dedim ve sonra düşünmeye başladım.

Hani eğitimci olarak yada psikolojik danışman olarak, davranışların altında yatan düşünceleri sorgulamak, nedenlerini irdelemek ana vazifemiz ya. Düşündüm ben de. Neden böyle bir hayali olduğunu. 10 yaşında bir çocuk olarak, çok daha farklı ve hatta ulaşılamaz, ütopik hayaller kurabilecekken, neden bu kadar gerçekçi ve somut, maddiyata dönük bir hayal yaratmıştı?

Ve birkaç yanıt buldum kendimce. Bunlardan ilki, oğlumun yetiştiği sosyal çevrede, arkadaşları arasında, çok sayıda zengin, güzel evleri olan çocuklar vardı. Bazen onların doğum günlerine katıldığında evlerinin hatta odalarının ne kadar güzel olduğunu, akşam geldiğinde annesine ve bana anlatırdı. İleride bize ait böyle bir evin olmasını dilerdik arkasından. Yaşadığımız evin durumu da göz önüne alındığında, üzülerek de olsa, bu duygu ve düşünceleri kabul etmemek imkansızdı.

Bulduğum bir başka yanıt ise, az önceki ilk durumu önemsemediğini düşünsek bile, var olan kendi odası ile ilgili düşünceleri ve beklentileriydi. Küçük ve sıkışık bir odada, kendine ait, hayal dünyasına ait bir odaya sahip olmaması, üzüyordu onu. Öyleydi gerçekten de. Bir çocuk odası, oğlumun odası, daha güzel ve ona layık olmalıydı. Ama değildi.

Bir diğer yanıt; annesiyle benim aramdaki diyaloglarda, annesinin var olan ve kiracı olarak yaşadığımız evimizle ilgili, belki de haklı olarak sitem ettiği ve hatta onu kızdıran durumlarda saklı. Yaşam düşüncemize göre uygun olmayan ancak bir türlü değiştiremediğimiz bir evde yaşıyor olmak hepimizi olumsuz etkilemekte ve mutsuz etmekteydi. Bunu değiştirmek için baba olarak benim de bir şey yapmadığım düşüncesi, annesini üzmek ve sinirlendirmekle birlikte hepimizin kafasında yer edinmişti bir kere.

Hangi yanıt, hangi neden olursa olsun, oğlumun hayalinin ya da hayallerinin bu kadar gerçek bir boyutta sıkışıp kalması benim için fevkalade hüzün verici. Bir baba olarak ilk görevim, havuzlu bir eve sahip olmak değil belki ama ailemle ilgili yaşam standardını oluştururken, özellikle oğlumun hayal gücüne zarar vermemek, onun olabildiğince özgür düşünen, yaratıcı, özgüven sahibi bir birey olmasını sağlamaktı. Yaşamla mücadele ederken karşılaştığımız zorluklar karşısında galip gelerek, oğluma, Utku’ma iyi bir gelecek hazırlayabilme gayreti içerisindeyken, o da normalden hızlı olgunlaştığı görmek hem sevindirici hem de üzüntü vericiydi. Hele işimin ve mesleğimin, çocukların ve gençlerin, geleceğe sağlıklı ve mutlu ulaşmaları için rehberlik yapmak olduğunu düşünecek olursanız, özellikle kendi oğlum için biraz daha özen göstermem gerektiğini gösteriyordu bana.

Hani ne derler bilirsiniz!.. “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş.”. Böyle olmaması ve oğlumun bu hayaline ve daha sonra oluşturacağı hayallerine ulaşması için daha çok çalışmalıyım. Maç ne mi oldu? İnanın hatırlamıyorum. Çünkü ben kendi mücadeleme odaklanmıştım ve maçın bitmesine çok zaman vardı.

Hiç yorum yok: