13 Kasım 2008 Perşembe

GENÇLİĞİN GEÇİRDİĞİ SÜREÇLER

Öfke, gerçekten, bulaşıcı bir duygu ve gözlem yoluyla örnek alınan ve insan yaşamına küçük yaşlardan itibaren dahil olan bir duygu. Özellikle ergenlik döneminin en büyük baş belası olarak görülebilir. Gençler taşımak zorunda oldukları rolleri tam olarak oynamakta sıkıntı çekmektedirler. Bunun başlıca nedeni, geçmiş zamanla şimdiki zaman arasında yaşanan değişimdir. Bizim ergenlik dönemlerimiz ile şimdiki dönemin ergenlik çağındaki gençleri arasında neredeyse uçurumlar var. Oysa, insanın gelişim süreci dikkate alındığında böyle bir şeyin olması beklenmemeli. Ancak, değişen sosyokültürel şartlar, gelişim süreçlerini de etkilemektedir.

Aslında aynı duygular yaşıyoruz gençlikte. Başımızda kavak yelleri, bir kimlik arayışı içerisinde, bir yerlere ait olma ihtiyacı, arkadaşlık, dostluk, aşk, heyecanlar aynı tutkular. Ancak, bizler o zamanlar daha mütevazi, daha saygılı, daha dikkatli, daha kontrollü ve daha düşünceli olmaya çalışırdık. Şimdiki gençler ise, daha bencil, daha hırslı, daha yırtıcı, daha çok beklentiye açık, daha sabırsız davranmaktalar.

Bunun kaynağını nedir diye sorguladığımızda, ailenin yetiş(tir)me yaklaşımlarının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Eskiden, büyüklerimiz, başkalarıyla iletişim kurduğumuzda saygılı, dürüst, kibar ve paylaşan taraf olmamızı isterlerdi. Başkalarının düşünceleri çok önemliydi ve biz bulunduğumuz ortalarda ailelerimizi temsil ederdik. O yüzden, tüm davranışlarımıza özellikle dikkat ederdik. Doğru insanlarla karşılaşır ve doğru tutum ve davranışlar sergilerdik çoğunlukla.

Oysa günümüzde, aileler çocuklarını yetiştirirken, daha güçlü olmaları için her türlü yaklaşımı neredeyse mubah sanıyorlar. Yeter ki, çocukları zarar görmesinler, ezilen-kaybeden taraf olmasınlar. Bu yüzden de agresif yaklaşımlarına göz yumuyorlar. Her türlü imkanı çocukları için seferber ediyorlar, sürekli veriyorlar. İstiyorlar ki, kendilerinin bulamadıkları şansları, koşulları çocukları yakalayabilsin. Sürekli alan, sorgulamadan yaşayan bu gençler, ilerleyen dönemlerde, karşılarına çıkan zorluklar karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Hedefleri belli olmayan, sadece iyi yaşam koşulları için mücadele vermeleri gerektiği düşüncesiyle, hırslı ve öfkeli bir yapıya bürünüyorlar. Bumerang misali, istedikleri olmayınca, istediklerini alamayınca ilk önce ailelerine dönüyorlar ve kırıcı oluyorlar.

Ardından içinde yer aldıkları sosyal ortamda da problemler yaşıyorlar. Bencil, kırıcı, sürekli talep eden tavırları nedeniyle yanlış ilişkiler, hatalı iletişimlerde bulunuyorlar. Zararlı gruplara ve arkadaşlıklar kuruyorlar. Bunları söylerken üzülmemek mümkün değil. Son dönemlerde, psikologa giden o kadar çocuk ve ailesi var ki! Her genç üzerlerindeki yükü taşımakta zorlanıyorlar. Hatta bazıları intihara bile teşebbüs ediyor. Çok acıdır.

Üzülerek söylemek isterim ki; bunun 2 nedeni var; 1) Değişen sosyal şartlar nedeniyle çocuklarımızın sarf etmesi gereken çabanın artması, 2) Ailelerin çocuklarını yetiştirirken uyguladıkları yanlış yöntemler. Unutmamak gerekir ki; “Ağaç yaşken eğilir.”. Küçüktür, bilemez, yapamaz, ben halledivereyim düşüncesi bu sonuçları doğurmaktadır.

Hiç yorum yok: