13 Kasım 2008 Perşembe

İŞİNİN EHLİ OLMAK

Eskiden ahilik sisteminin geçerli olduğu dönemlerde, usta makamına gelmek için uzun yıllar çaba harcamak gerekirdi. Önce çıraklık, sonra kalfalık geçerliydi. Ustanın gözetiminde verilen bu eğitim, yine ustanın vereceği kararla bir üst makama taşınırdı. Ustaya saygı, neredeyse anne babaya gösterilen saygıdan daha fazlaydı. Zanaat diye tarif edilen, el becerisi ve farklı yeteneklere ihtiyaç duyulan mesleklerde, ustalaşmak için neredeyse, bir ömrün geçmesi gerekirdi. Babadan oğula geçen bazı meslekler de durum pek farklı değildi.

Günümüzde de hala usta-kalfa-çırak sistematiği hala mevcut tabii. Son dönemlerde, bu durum değişmeye başladı ne yazık ki!.. Artık ustalarımıza gereken saygıyı göstermiyoruz. Her şeyi kendimiz yapabileceğimizi düşünüyor, kendi göbeğimizi kendimiz kesebileceğimizi zannediyoruz. Özellikle son zamanlarda çoğu kimse kendi işini yapmıyor yada yapamıyor. “Yapamıyor” olması, biraz da ekonomik gelişmeler ve zorunluluklarla ilgili sanırım. Ama “yapmıyor” olması üzerinde biraz duralım istiyorum.

Dönem, kolay para kazanma dönemi. En yaşlısından, en gencine kadar herkes, uğraşmadan, az emek harcayarak nasıl para kazanacağının derdini taşıyor. Çocuklarımızı yetiştirirken bile, “Aman oğlum, aman kızım çok kazansın” düşüncesiyle yanlış davranışlar sergiliyoruz. Anne babalar; erkek çocuklar için futbol, kız çocuklar için model, dizi oyunculuğu gibi farklı, kolay para kazanma yollarını tercih ediyorlar. Aslında zannediyorlar. Çünkü kolay para diye bir şey yok. Yaşamda her şeyin bir bedeli var. Mutlaka her ektiğinizi, bir şekilde biçiyorsunuz. O yüzden, çocukları henüz küçük olan anne babalara önerim, çocuklarınızın yeteneklerine uygun meslekleri yada yaparken mutlu olacakları meslekleri seçmeleri konusunda desteklemeleridir. İnanın bana, o zaman ya kazandıkları paranın önemi kalmayacak yada düşündükleri kadar para kazanıyor olacaklar.

Ya üniversite mezunları!... Onlar da okullarını bitirip, mesleklerini yapmak için bıkmadan, usanmadan doğru işi arıyorlar. Ama bulamadıkları gibi, birçoğu da işsiz kalıyorlar. Onlar da bazen manavda, bazen markette çalışıp ekmeklerini kazanmaya çalışıyorlar. Buldukları ilk işten itibaren çok kısa sürede, çok para kazanmayı, hemen terfi etmeyi planlıyorlar.

Yine üniversite mezunu olan ancak kariyerlerinde belli noktalara gelmiş insanlara baktığınızda da durum pek farklı değil. Mühendis olup da öğretmenlik yapan, öğretmen olup da danışmanlık yapmaya çalışan, doktor olup da tekstilcilik yapan nice insan tanıyorum. Yaşamı bir ucundan tutup, kendilerince uzmanlık alanları belirleyerek, iş yaşamında ekmeğini kazananlar hiçbir engelle karşılaşmadan mücadelelerine devam ediyorlar. Bu yaşam kavgası içerisinde normal olarak görülebilir. Ancak, ilk başta anlattığım “usta olmak”, otorite olmak, en iyisi olmak yönünden baktığınızda, sıkıntılı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Son yıllarda, popüler olan bazı meslekler var ki, her kendini uzman gören hemen bu işleri yapmaya çalışıyor (NLP Uzmanı, Kişisel Gelişim Uzmanı, Öğrenci Koçu). Bu işleri yapanlar; yani, sosyal çevresi geniş, konuşması güzel, girişimci ruhu ile hareket eden bu bireylerin, bilmeleri gereken bir şey de var ki, o da, “Uzman” yada “usta” olmanın bu kadar kolay olmayacağıdır.

Son olarak; diploması olup da, mesleğinde bir noktaya ulaşmış, ancak hırsları sebebiyle, sağa sola çatan bazı ne oldum delisi dostlarımızla ilgili birkaç söylemek istiyorum. Bilmeliler ki, kariyerlerinde bir noktaya ulaşmak, o nokta da kalmaktan daha kolaydır. Atalarımızın dediği gibi;

“Ne oldum değil, ne olacağım demeli!.”

Hiç yorum yok: