23 Ocak 2009 Cuma

ANLAŞAMADIK :(

2008 yılı içerisinde yaptığım televizyon programlarında birkaç hafta değindiğim konulardan biri, boşanma ve sonuçları üzerineydi. Yine geçen gün DRT’de psikolog arkadaşım Sayın Şebnem Dal Üzülmez ile katıldığım programda da yine aynı konuda görüşlerimizi aktardık izleyicilere. Bir süredir, bu konu üzerinde durmamızın bir nedeni var tabii. 2006 yılından bu yana sürekli artan bir boşanma oranı var şehrimizde. Bunun üzerine yapılmış ciddi bir akademik bir çalışma yok henüz. Ancak, bizlerin yaptığı bireysel görüşmelerden edindiğimiz tecrübeler ve bilgiler doğrultusunda ekonomik sorunlar ana nedenlerden birisini teşkil ediyor. Çünkü, şimdi söz edilen krizle şehrimiz 2006 yılında tanıştı. O günden sonra giderek ivme kazandı.

Birkaç hafta ben de köşemde bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Nedenlerini, eşler ve çocuklar üzerine etkilerini tartışalım, nasıl yapılırsa az sancılı bir boşanma süreci yaşanabilir konusunda okuyucularımızı bilinçlendirelim istiyorum.

Toplumun en küçük yapı taşı olan aile kavramında oluşan bozulmaları konuşmaya başlamadan önce aslında, neden evleniyoruz ona bir bakmalıyız. Çünkü oranlara baktığımızda, evliliklerin ilk yılı içerisinde hatırı sayılır bir boşanma oranıyla karşılaşıyoruz. İster geleneksel (Görücü usulü) yöntemle olsun, ister modern yöntemle yapılan evlilikler olsun, daha başlangıcında yapılan bazı hatalarla sıkıntılı bir hale gelebilmektedir. Öncelikle erken yaşta yapılan evliliklerden bahsedelim. Bazı aileler, mal varlığını arttırmak için, kontrol etmekte güçlük çektikleri için ve daha birçok sebeple çocuklarını daha çocuk denecek yaşta evlendiriyorlar. Aileleri için evlenenler, bir süre sonra cahillik ve eğitimsizlikleri de bir araya gelince farklı yönlere sapabiliyorlar. Sağlıklı bir cinsel ve duygusal bilgisizlik içerisinde yaşamlarını sürdüren bu insanlar, bir de çocuk yaparak, yaralarına tuz basmaktan geri kalmıyorlar. Ondan sonrasını siz düşünün artık.

Diğer yandan, eş olarak seçilen kişiyi yeterince tanımadan, aşık olunduğu için, onsuz yapılamayacağı düşüncesiyle alelacele yapılan evlilikler de ilerleyen zamanlarda sorunlar oluşturmaktadır. Bazı soruların yanıtları bulunmadan yapılan evliliklerde, aşkın perdesi gözümüzün önünden kalktığında ve yaşamla ilgili mücadelede gösterilmesi gereken direnç düştüğünde bireylerin düşündüğü ilk çözümlerden birisi, ayrılmak olmaktadır.

Peki, evlenmeden önce doğru bir karar almak için hangi soruların yanıtlarını vermemiz gerekir? 1)Ben kimim? Yaşamdan ne bekliyorum? Nasıl bir yaşam istiyorum?, 2) Hayallerim ve hedeflerim var mı? Onlara ulaşmak için neler yapmam gerekir?, 3) Nasıl bir kişiliğe sahibim?, 4) Yaşamımın geri kalan kısmını birlikte geçireceğim hayat arkadaşımın ne gibi özellikleri olmalı?, Nasıl biri olursa beni mutlu eder?, 5) Ben eşime neler verebilirim? Yada vermeliyim?, 6) Eşim olacak kişiyle ortak bir hayale yada hedefimiz olabilir mi?

Evet!... Öncelikle bu soruların yanıtlarını kendimize vermelisiniz. Karşımıza böyle birisi çıktığında da onunla da bu konuları konuşmalısınız. Tabii ki sevdiğiniz ve aşık olduğunuz kişilerle yaşamınızı birleştirmelisiniz. Ancak, karşınıza böyle birisi çıkmadan önce bu analizi yaparsak, ilişkilerinizi yönlendirirken bu konulara dikkat ettiğinizi de göreceksiniz. Unutulmaması gereken bir nokta daha var. Şans, kader, kısmet… Adına ne derseniz deyin. Tüm soruların yanıtlarını verseniz de karşınıza çıkacak kişiyi seçerken bu unsurunda etkili olacağı göz ardı edilmemelidir.

Hiç yorum yok: