29 Ağustos 2008 Cuma

TÜRKİYE’DE GELECEĞİ YÖNET(EME)MEK

ÖSS yerleştirme sonuçları açıklanıyor. Ne yazık ki, her yıl olduğu gibi bu yıl da, bir yere yerleşemeyen öğrenci arkadaşlarımın durumu, beni fevkalade üzüyor. İşleri artık profesyonel öğrencilik olan bu arkadaşlarımın, gayretlerinin karşılığını alamamanın verdiği hayal kırıklığı ve sosyal çöküntünün üstesinden gelmeye çalıştıklarını gördükçe destek olmaya çalışıyorum. Kendilerini toparlasınlar ki, yeni hedef belirleyerek, tekrar yol koyulacaklar. Çünkü birçoğunun okumaktan başka çaresi yok.

Bir yerlerde yanlışlık var. Birkaç yıl üst üste bütün şartları zorlayarak çaba sarf eden ve üniversiteli olmaya çalışan ancak mutlu sona ulaşamayan arkadaşlarımız nerede yanlış yapıyorlar acaba? Peki bu yanlışlığın oluşmasından sadece kardeşlerimiz mi sorumlu? Eğer tek sorumlu onlarsa, onları eleştirmekte belki haklısınız. Ama ya değillerse!... Bence değiller. Neden olmadıklarını açıklayacağım şimdi.

Her şeyden önce genetik bir durum sözkonusu. Çocuk dünyaya gelirken, anneden ve babadan aldığı genleri taşıdıklarından ne kadar sağlıklı, güçlü ve hatta zeki oldukları burada kodlanmış durumda. Siz ne yaparsanız yapın, üzerine yeni formül yazamıyorsunuz. Bunun zengin olmakla yada çok ilgili olmakla ilgisi yoktur. Tabii ki bunların etkisi var ancak tek unsur değiller. Bunu neden söylüyorum? Tanıdığım bazı aileler, bütün imkanlarını ve zamanlarını çocuklarına ayırdıklarını söylemelerine rağmen çocuklarının hala başarısız olduğunu dile getiriyorlar. İşte bu yüzden, başarılı olmanın şartlarından biri, genetik olan zeka düzeyi ile ilgili.

Ardından; öğrencinin nasıl bir aile ortamından geldiği, başarısını etkiliyor. İlgi, sihirli kelime. Evdeki huzur ve aile içi iletişim ortamı, çocuğun yada gencin başarısına doğrudan etki yapar. Hele bir de önlerinde “örnek” teşkil edecek bir başarı varsa, bu bir motivasyon özelliği taşır. “Onun gibi olmak” isteyen bir çok öğrenci, farkında olmadan başarıya ulaşmanın yolunu bulur.

Bir başka neden; kişinin yaşadığı coğrafya ve sahip oldukları imkanlardır. Hepimiz biliyoruz, imkanı az olup da azıcık yardımla çok iyi başarılar kazanan çocuklar gördük bu coğrafyada. Yada tersine, imkan bulamadığı için çok istemesine rağmen okuyamayan çocuklarımız var. Fırsat eşitliği yada eşitsizliği dediğimiz bu unsur, ne yazık ki başarıyı çok etkilemektedir.

En ağır ve en kötü nedeni de en sona bıraktım. Evet; eğitim sistemimiz. Ezberciliğe dayanan, sorgulamadan, araştırmadan uzak öğrenmeyi öğreten bu sistem, birkaç kuşağı heba etmiştir. Hala da etmektedir. Zeki beyinlerin, harcanıp gittiğine şahit olmak çok üzücü ve acıdır. Ve bu sistemin içerisinde görev yapmaya çalışan öğretmenlerimiz. Öğretmenlerimize düşkünüz, ellerinden öpüyoruz. 24 Kasım’da da olsa sevgi ve saygıyla bahsediyoruz. Ne zor şartlarda çalıştıklarını biliyor ve haklı mücadelelerinde destekliyoruz. Ama; yine de eleştiriyorum. Çünkü onlar da yetiştikleri gibi öğrenci yetiştiriyorlar. Derslerden korkarsak, daha çok çalışacağımızı düşünüyorlar. Ne kadar yanlış.

Bakın dostlarım; matematik küçük yaşlarda çocuklarımıza sevdirilip, yaşamlarına sokulmazsa; ezberci değil de araştırmacı, sorgulayan ve düşünen öğrenciler yetiştirilmezse; çocuklarımızın hayallerini, hedefler haline getirmesine izin vermediğimiz sürece, çocuklarımız; neden çalıştıklarını, neden üniversiteli olmaları gerektiklerini, neden kaliteli yaşamaları gerektiklerini bilmeyecekler. Bilmeyince de doğru davranışta bulunamayacaklar. Ve dostlarım; iş yine bize düşüyor. Çocuklarımızın başarısızlıklarına üzülmeyin. Nedenlerini sorgulayın ve engelleri kaldırın. Kaldırın ki; onlar da daha kolay başarılı olsunlar.

Hiç yorum yok: